02 Mayıs 2024 - Perşembe

Şu anda buradasınız: / SİYERİN GÜNCELLİĞİ ÜZERİNE
SİYERİN GÜNCELLİĞİ ÜZERİNE

SİYERİN GÜNCELLİĞİ ÜZERİNE İlhami Pınar

Hz. Adem’den Hz. Muhammed (s.a.s.)’e sünnetüllah değişmemiştir. Hz Adem’in ortaya koyduğu tevhid inancıyla son elçi Muhammed (s.a.s.)’in ilettiği tevhid inancı arasında bir fark yoktur. Her ikisi arasına geçen peygamberler de aynı mesajları ilettiler. Bu mukaddes mesaj İslam’ın ta kendisiydi. İslam’ın son elçisi de aynı mesajı önce Mekke, sonra da Medine toplumuna iletti. Resûlullah (s.a.s.)’n 23 yıllık hayatında gösterdiği şey hikmetten başkası değildi. Hikmet de fıtratın neyi nasıl gerektirdiği hususunda hareket etmekten başka ne olabilirdi ki? İşte Resûlullah (s.a.s.)’ın pratiğiyle ortaya koyduğu şey ve hep tüm Müslümanların gündeminde ve güncelinde yer tutacak olan mesele bu fıtrata göre yürümek (siyer) olacaktı. Bu yüzden siyerin güncelliği derken aslında İslam’ın yani Kur’ân-ı Kerim ve sünnetin pratikte nasıl ve ne şekilde yaşandığını kastediyoruz. İşte Resûlullah (s.a.s.)’in kendi günlük pratiğiyle ortaya koyduğu bu hayat İslam’ın pratikte yaşanmış haldir.
İslam, hayatın her alanını bir standart altına almıştır. Bu standartlar-ölçüler-kıstaslar ya da kriterler İslam’ın ikinci kaynağını teşkil eden sünnet-i senniyyedir, yani Resûlullah’ın tuttuğu yoldur. Resûlullah (s.a.s.)’in ortaya koyup belirlediği bu standart, doğumdan ölüme kadar, hatta insan daha anne karnında bebekken dahi kendini gösterir. İslam, Müslümanlardan o standartların amele dökülmesini ister.
Hayatın hiçbir sahası yoktur ki sünnet-i seniyye onu bir standarta bağlamamış olsun. Sünnet-i seniyyenin Müslümanın hayatında önemli olması bundan kaynaklanıyor. Sahabe-i kiram Resûlullah (s.a.s.)’den gördüklerini uygulamaya çalıştı. Resûlullah (s.a.s.)’in yaşadığı İslam’ı yaşadılar. Son peygamberin sünnet mektebinde gördüklerini ve hafızalarında derk ettikleri nebevi standartları pratiğe döktüler.
Söz konusu Nebevi standartlar, bütün Müslümanların hayatını, doğudan batıya, dünyanın her neresinde olurlarsa olsun kayıt altına almış, anlamlı bir şekle getirmiş, her yönüyle bir mercie dayandırmıştır. Hayatın hiçbir sahası yoktur ki sünnet-i seniyye onu bir standartlar manzumesiyle yoğurmamış olsun.
Resûlullah (s.a.s.)’in belirlediği temel standartlar bir Müslümandan diğerine herhangi bir farklılık arz etmez. Onun sünnet mektebinde üretilmiş ve temeli vahye dayalı standartlar, Müslümanlar tarafından nesilden nesile aktarılmıştır. Bu yönüyle her Müslüman nesil aynı nebevi kaynaktan beslenmiştir. Bin dörtyüz yılı aşkın bir süreden beri devam ede gelen bu esaslar her Müslüman nesil tarafından canlı tutulmuştur. İşte bu da sünnetin hep güncel olduğunun ve hep Müslümanların gündeminde olduğunun ve olacağının en büyük delilidir.
Bir Müslüman, ebeveyniyle, komşularıyla, akrabalarıyla, günlük hayatta muhatap olduğu çevresiyle, hemen her gün yeni tanıştığı insanlarla hep bu standartlar çerçevesinde hareket eder. Bu ilkelerden taviz vermez, onlara karşı bigane kalmaz, nefsine zor gelse dahi nebevi mektebin kural ve esaslarını yaşamaya gayret eder. Mesela her gün kuşluk namazı kılmak nefsine ağır gelebilir. Fakat bu sünnetin Resûlullah (s.a.s)’in tavsiyesi olduğunu düşündüğünde bunu zihninde güncelleştirir, sürekli gündeminde tutar. Bu sünnet hemen her sabah onun gündeminde olur.
Bir Müslüman, bu ilke ve standartların yaşanmadığı bir hayatı anlamlı bulmaz. Onlar olmadan hayatın, nefsin hoşuna giden davranışlarla neticesinde ifsad ve ataletin bulunduğu bir noktaya varacağını bilir. Ona göre hayat bu ilkelerle anlam kazanır. İctimai hayatın bu ilkeler yumağında yoğrulduğu bir düzen, ahenk arz eder. Üstelik hayatın hiçbir an ve hiçbir sahasının anlamsız bırakılmadığı göz önünde bulundurulduğunda bunun bir Müslüman için ne kadar önemli olduğu da daha iyi anlaşılır. Bu esaslar öyle bir standartlar manzumesidir ki bunlar sayesinde Müslüman toplumun her ferdi yanı başındaki komşusuna nasıl davranacağını, karşılıklı haklarının neler olduğunu gösterir, dar gününde yanı başında olması gerektiğini öğretir. Anne-babasına karşı nasıl davranacağını bu ilkelere göre belirler. Hayatının her anının bir cihad ve mücadele içerdiğini düşünür. İnsanlara, madden ve manen bir şeyler verebilmeyi aklından çıkarmaz. Fedakârlıkta hep önde olmayı, ümmetin buna her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğunu unutmaz. Gündüz ve gecelerinin belli saatlerinde Allah’la baş başa kalmayı günlük programının öncelikli işleri arasına yerleştirir. Sağlığını ihmal etmez. Bu konuda Nebevi çizginin ne olduğunu bilir. Dünya ve ahiret dengesini bu ilkeler doğrultusunda kurar.Yüceltmek istediği bir davasının, sahip çıkması gerektiği bir ümmetin, her anı vahiyle yoğrulmuş bir hayatının olduğunu sürekli zihninde canlı tutar, bu uğurda başarıya ulaşması gerektiğini bilir. Bunları yaparken Müslümanca hayatın bir standartlar manzumesinden müteşekkil bulunduğuna kesin iman eder. Gökyüzüne bakarken, Allah’ın kudretinin ne kadar da azametli olduğunu düşünür. “Sübhanallah” der, “elhamdulillah” der, şu muazzam dengeyi sağlayan yaratıcının önünde, “Seni bütün eksik sıfatlardan tenzih ederim” demekten başka bir sözü olmaz. Her anında hamd ve şükür hissiyle yaşar, kalbinin atışları, aldığı nefesleri dahi Allah’ın hatırlanmasına bir vesile olur. Elbisesini giyerken, abdest alırken, yürürken, insanlar arasında bulunurken Allah’ın görüp gözetmekte olduğunu, Allah’ın hep yanında bulunduğunu asla unutmaz. Hayatın Allah’la anlamlı olduğunu, O’nun olmadığı bir hayatın basit, değersiz ve anlamsız olduğunu bilir.
Resûlullah (s.a.s.)’in günün sabah ve akşam vakitlerinde vird haline getirdiği dualarının olduğunu bilir ve bunların, Müslümanın manevi yönünün muhafaza ve gelişmesinde hayati öneme sahip olduğunu unutmaz. Bu mektepten mezun olan Müslüman fert bunları yapmada ihmalkar davranmaz. Bu virdleri dilin, kalbin, zihnin ve ruhun gıdası olduğunu bilir ve bunlarla sürekli meşgul bir bedenin her yönden güçlü olduğunu yaşayarak fark eder. Bu konuda nebevi tavsiyeyi zihninde hep canlı tutar. Bu duaların anlamları üzerinde tefekkür eder. Kendisini Allah’a bağlayan, O’na yönlendiren bir amel olduğunu akleder. Nebevi bir pınardan sadır olmuş olan bu dualar belli bir müddet sonra Müslüman şahsa yoldaş oluverir, bunlar nerede olursa olsun onun dilinden düşmez, kalp ve ruhunu nurlandıran birer ışık oluverir.
Her anını Allah’la anlamlı kılıp bu mektebin her basamağını bu standartlar çerçevesinde yaşayan bir Müslüman saadeti elde eder. Allah onun saadetinin kaynağı olur. Zindanlarda da olsa sürülse de o yine Allah’la mesud olur. Dünyanın dert ve sıkıntıları ona oldukça hafif gelir. “Allah var gam yok” düşüncesi onda hep kendini gösterir. Allah’a iman, ona teslimiyet ve her anında onunla olmak gibi ulvi bir düşünceye sahip bir kimsenin karşılaştığı zorluklar imanı sebebiyle hafifler. Bu hayatın geçici olduğu düşüncesi, içinde hep büyür ve onu selamette tutar. “Maiyyettulah/Allah’la olma” onun hayatının en belirgin yönünü teşkil eder. İnsanlar ona baktıklarında Allah’ı hatırlar, o, her hal ve hareketinde Rabbani bir çizgide seyreder.
Hayat yolunda Resûlullah (s.a.s.)’in belirlemiş olduğu standartları yaşayan bir Müslüman bu hakikatleri çevresindeki insanlara anlatmalı, bu kaynaktan başkalarının da doya doya içmesi için zemin hazırlamalıdır. Bu kaynakla tanışma imkanını bulamamış olanlara bu yolda rehber olmayı boynunda bir vazife bilmelidir.
Bunları bilen bir Müslüman şahsiyet, sabah uykudan uyanınca, abdest alınca, temizliğini yapınca, güzel kokularını sürününce nebevi standarda göre hareket eder. Evden çıkarken, yürürken, bakarken, bir sofraya otururken, su içerken, yerken, karşılaştığı bir insana tebessüm ederken, bir şey dinlerken ve bir sese kulak verirken Resul-i Ekrem’in koyduğu esasları göz önünde bulundurur. Ticaretinde, alış-verişinde, işçileriyle ya da amirleriyle münasebetlerinde, konuşmasında, kullandığı üslup ve tarzında, şakalaşma ve sohbetinde, oturma ve kalkmasında, büyük ya da küçükleriyle karşılaşmasında Resûlullah (s.a.s.)’in davranışlarını merci olarak kabul eder.
Nebevi sünnet hep günceldir ve güncel kalacaktır. Hep Müslümanların gündeminde olmuştur ve olmaya devam edecektir. Mesela diş temizliği insan için kaçınılmaz bir durumdur. Nübüvvet asrında insanlar bunu misvak denen bir ağaç parçasıyla yaparlarken bugün diş temizliğine dair çok sayıda yollar ve metodlar zuhur etmiştir. Aslolan dişleri temizlemekse bunu fırçayla yapmak caiz olduğu gibi ip yada yeni bir teknolojik cihazla da yapmak mümkündür. Şayet misvağın içinde ağza ve mideye faydalı bir madde varsa ve bu konuda uzmanlar “diş için en faydalı temizleme yolu misvaktır ve ilk sırada bunu tavsiye ederiz” derlerse bu durum Resûlullah’ın sünnetine dair herhangi bir şeyi değiştirmez ve bu durumda dileyen misvak kullanır ve dileyen normal bir diş fırçasını tercih eder. İşte Nebev-i sünnet bu yönüyle günceldir. Burada güncelimizde olan dişimizin temizliğine dikkat etmemizdir. Şayet biri kalkar “aslolan misvaktır” derse, misvağın bulunmadığı yada ulaşılamadığı yerde insanlar diş temizliği gibi bir hikmeti, bir davranışı yapmaktan vaz mı geçecektir? Elbetteki vaz geçmeyecektir ve bu Nebev-i hikmeti kendi imkan ve çabasıyla eda etmeye devam edecek, bunu yapmanın yollarını arayacaktır.
Sünnet/hikmet değişmez, ama vesile ve araçlar değişir. Müslüman da değişen ve gelişen vesile ve araçlarla hikmet nasıl yaşayacağını ortaya koyabilmelidir. Mesela Resûlullah (s.a.s.) yüzyıllar öncesinden atıcılığı ve biniciliği çocuklarınıza öğretin derken bunu o günün şatlarında ata binme ve ok, mızrak v.b. savaş aletlerini atma şeklinde anlarız. Bu gün bu sünnetin yerine getirilmesi, arabaya binmekten tutun da uçak kullanmaya kadar, modern silahlarla atış yapmaya kadar, her sahada ortaya koyabiliriz. Yarın ki günde lazer silahlarla atış yapma safhasına gireceğiz. Ama Nebevi ifade güncelliğini ebediyete kadar koruyacaktır. Bu da atıcılık ve biniciliktir.
Sonuç olarak Resûlullah (s.a.s.), siretiyle bize belirli ilke ve esasları olan bir standartlar mektebi bırakmış (MSE: Müslüman Standartlar Enstitüsü) ve Müslümanın hayatı boyunca bunlardan istifade etmesini istemiştir. Bunun hep Müslümanın gündeminde olmasını arzu etmiştir. Ashabına “benim yaptığım gibi yapınız” demiştir. Bunu derken kıyamete kadar gelecek olan Müslümanlara haliyle seslenmiştir. Rabbimizin ifadesiyle o, ortaya koyduğu siretiyleüsve-i hasenedir. Çünkü onun getirdiği risalet ebedidir ve hep güncel kalacaktır. O yüzdendir ki hayatın hangi yönüne bakarsak bakalım Resûlullah (s.a.s.)’in yaşadığı hayatın bütün güncelliğiyle karşımıza çıktığını, hayatımızı bütün yönleriyle anlamlandırmaya çalıştığını görürüz. Müslümana düşen şey, hayatının her safhasını bu hikmet pınarından içerek beslemek olacaktır.

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul